Pankreas, vücudumuzun karaciğerden sonraki ikinci büyük salgı bezidir. Pankreas bünyesinde, iç ve dış salgı hücrelerinin yanı sıra, dış salgıyı barsağa akıtan kanal hücreleri mevcuttur. Pankreas kanserlerine, köken aldıkları hücre tipine göre farklı isimler verilir:
Vücudumuzda yaklaşık 37 trilyon hücre vardır. Kanser, bir hücrenin herhangi bir nedenle boyut ve sayı olarak anarşik büyümeye karar vermesi ile başlar, gelişir ve yayılır. Kanseri tetikleyen risk faktörleri çok sayıdadır. Bunlara maruz kalmak kanser olacağımız anlamına gelmediği gibi, kanser gelişen kimi hastalarda bu risk faktörlerinden hiçbiri de bulunmayabilir.
Pankreasta kanser gelişme riskini artırdığı bilenen risk faktörlerinden bazıları aşağıdadır:
Pankreas kanserinin ortaya çıkaracağı belirtiler, tümörün pankreastaki yerleşimine göre değişebilir. Örneğin, pankreasın baş kısmında yerleşen kanserler ana safra kanalının geçiş yoluna yakın olduklarından, erken dönemde tıkanmaya neden olup sarılık geliştirebilirler. Hasta bunu fark edip hekime erken başvurur. Bu, pankreasın baş kısmına yerleşmiş kanserlerin erken evrede yakalanması için bir avantajdır. Bu hastalarda görülebilecek ilk belirtiler:
Pankreas gövde ve kuyruk kısmında yerleşen kanserler de ise kitle daha büyük boyutlara erişmesine rağmen, ana safra kanalından uzakta kaldıkları için sarılık erken dönemde gelişmez. Bu yerleşimdeki kanserler, ileri boyut ve yaygınlığa erişse de uzun süre belirti vermeyebilir ve bu yüzden de tanı gecikebilir. Bu durum, gövde ve kuyruk kısmında yerleşmiş kanserler için bir dezavantajı olarak görülebilir.
Ancak, bilinmelidir ki, sarılık tek başına pankreas kanseri anlamına gelmez. Safra yollarının tıkayan her durum (safra taşı, hepatit, lenf bezi basısı ve diğer karaciğer ve safra yolu hastalıkları) yukarıdaki belirtilerin çıkmasına neden olabilir. Aşağıdaki belirtiler ise kanserin daha yaygın olduğu ve yerleşimine göre sindirim sisteminin akışını engel olacak duruma geldiğinde görülebilen türdendir:
Pankreas kanseri tanısı klinik şüphe üzerine çekilen görüntüleme yöntemleri ile konulur. Ultrason (endo-ultrason da dahil),bilgisayarlı tomografi (BT) ve MR gibi radyolojik yöntemler hekimin yönlendirmesi ile uygulanır. PET, hem kitlenin yapısını hem de vücuttaki yaygınlığını değerlendirmek amacı ile gerekli olduğunda istenebilir. Biyopsi, her zaman mümkün olmasa da, doku örneği üzerinden patolojik inceleme yaparak tanının desteklenmesi açısından önemlidir. Tüm incelemelere rağmen tanının netleşemediği olgular vardır. Bu hastalarda da, klinisyenin ya da onkoloji konseyinin alacağı karara göre cerrahi yolla değerlendirme seçeneği masaya gelebilir.
Evet tespit edilebilir. Bu kesin tanı anlamına gelmez. Dışardan yani ciltten yapılan basit bir işlem olarak ultrason ilk şüphenin doğmasına rehberlik eder ve diğer yöntemlerle ilerlemeyi başlatır. Endo-ultrason, endoskopik yolla yani ağız, yemek borusu ve mide yoluyla uygulanır. Midenin hemen komşuluğunda olan pankreas en yakın mesafeden ultrason ile incelenmiş olur. Çok daha net ve çok daha tanımlayıcı bilgi edinilebilen bir yöntemdir. Gerekirse bu yolla biyopsi yapılması, pankreastan şüpheli yerlerden doku alınması daha kolay ve güvenlidir.
Farklı evreleme yöntemleri vardır ancak en anlaşılabilen olanı, pankreas kanserinin tek kür şansı olan cerrahı işlemin yapılıp yapılamamasına göre sınıflanmış olanıdır:
Kanser pankreas çevresindeki önemli damarlara, özellikle de atar damarları tutmamıştır. Bu tip pankreas kanseri cerrahi olarak çıkarılabilir. Tanı sonrası cerrahi ile devam edilir. Kanserin pankreas dışındaki bölgelere yayıldığına dair bir kanıt yoktur. Hastaların yaklaşık %10 ila %15'ine bu evrede tanı konulur.
Hastada, pankreas kanseri tanısı konulduğunda cerrahi ile çıkarılması zor ya da mümkün olmayacak pankreas tümörü mevcuttur. Fakat, tedavi sonrası (kemoterapi ve/veya radyoterapi) tümörün küçülmesi sağlanabilirse cerrahi ile tümörün temiz sınırlarda çıkarılabilmesi mümkün olabilecektir.
Bunlar, uzak metastaz yapmamış, ancak pankreasın çevresindeki organ ya da damarlara yayılmış tümörlerdir. Tümörün yayılımı işlem sırasında organ ve damar kayıplarına neden olacağı cerrahiye uygun değildir. Ancak, medikal ve radyasyon onkolojisinin gelişen güncel tedavi yöntemleri ve değişerek gelişen cerrahi teknikler sayesinde, bu hastalar organ kaybı ve damar rekonstrüksiyonlarının da içinde olacağı bir cerrahi yaklaşıma uygun hale gelebilmektedir. Hastaların %35’i tanı konulduğunda bu evrededir.
Tümör pankreasın dışına, uzak organlara atlamıştır (karaciğer, akciğer, karın içi uzak organlar gibi). Hastaların yaklaşık %50’sine bu evrede tanı konabilmektedir. Bu grupta cerrahi bir tedavi seçeneği değildir. Sistemik tedavi (kemoterapi) ve palyatif destek yöntemleri geçerlidir.
Radyoterapi pankreas kanserinde yardımcı bir tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Tümörün küçültülerek cerrahiye uygun hale getirilmesi için kemoterapi ile birlikte uygulanabilir. Cerrahi sonrası dönemde de, cerrahi alana uygulanabilen radyoterapinin buradaki amacı kanserin aynı bölgede nüks etmesini önlenmektir.
Alkol, tütün kullanımı ve obezitenin (şişmanlık) pankreas kanser görülme riskini arttırdığı bilinmektedir. Bu maddelerin kullanımının önlenmesi ya da azaltılması, vücut ağırlığının normal sınırlarda takibi ve sağlıklı beslenme, pankreas kanserinden korunmada yardımcı olacaktır. Ailevi yani kalıtsal faktörlere yapılabilecek bir şey olmasa da bunun bilinci ile takiplerini aksatmamak ve oluşabilecek tümörlerin erken yakalanmasını sağlamak da bir önlem olarak düşünülebilir.